OBLOMOVLUK
Oğuz Atay’ın
Selim'inden neredeyse yüzyıl önce Rusya’da gerçek bir tutunamayan vardı, Oblomov. Selim’in
küçük burjuva depresyonlarının yerine, Gançarov’un eserinde toprak aristokrasisinin
değişen düzene uyamamasının yarattığı oblomovluk
yer alır. Tembel, hareketten korkan, iş beceremeyen Oblomov tarihte yerini
kaybeden ve yok olmaya giden bir sınıfı temsil eder. Kendi kıyafetlerini uşağı
olmadan kendi başına çıkarmayı ya da giymeyi dahi normal göremeyen soyluların
yeni düzende yeri yoktur.
Dönemin Rusyasında
toprak sahipleri değişimin farkındaydılar. Devlet aygıtının, toplumun, üretim
ve ticaretin değişimi hızla her alana nüfus ediyordu. Onlar artık çocuklarının
kendi yaşadıkları yaşamayacaklarını bildiklerinden, onlara iyi bir eğitim
aldırarak ve mümkünse devlette üst mevkiler kazanmasını istiyorlardı.
Oblomov’da bu şekilde eğitim almıştı. Çiftliğini kahyasına emanet ettikten
sonra annesinin büyük devlet adamı olması hayalinin peşinden şehre gider.
Oblomovun kariyeri pek parlak gelişmez ve ilk büyük hatasında korkarak işinden
istifa eder. Bu olayın akabinde büyük ülkü ve hayallerle geldiği şehirde adım
adım hiçbir şey yapmayan bir asalağa dönüşür.
Gonçarov Oblomov’la
temsil ettiği feodal soylu sınıfının karşısına yeni düzenin adamı olarak
Ştoltz’u yerleştirir. Kişiliklerinin büyük karşıtlığına rağmen iki dostlardır.
Ştoltz yeni düzenin oyununun kurallarına hâkimdir. Bir makine gibi gerektiği
gibi yaşar, dinamiktir, iş bitiricidir, düşüncelerin değil eylemin adamıdır.
İşte Gonçarov’un kaleminden tarifi:
“Yolunda sebatla,
şevkle yürürdü; parasına göre yaşar, dakikalarının da, rublelerinin de hesabını
bilir, harcadığı heyecanı, ruh gücünü dikkatle ölçüp biçerdi. Sevinçlerini,
kederlerini ellerinin, ayaklarının hareketleri gibi kontrol eder ya da onları
iyi hava, kotu hava gibi görürdü. Derdi olduğu zaman duyduğu üzüntü yağmurda
şemsiye açmak kabilindendi. Üzülmesi de uyuşuk bir tevekkülden ziyade bir
öfkeye benzerdi. Istırabına sabırla katlanırdı, çünkü nedenini başkalarında
değil, kendinde arardı. Sevinçleri de yoldan çiçek toplar gibi koparır ve daha
solmadan atardı; böylece her zevkin dibindeki acı tortuyu tatmazdı. Onun
istediği, hayatı basit görmek ve olduğu gibi almaktı.”
Oblomov duygusal
açıdan gelişkin bir insandır. Yüce hayalleri vardır. Ştoltz onunda yanında
bayağı kalırdı. Ancak eylem olmadan yüce hayaller çiçek açmayan bir bitki
oluyor. Peki Oblomov niye eyleyemez. Yazarın ideolojik amacı roman boyunca
basbayağıdır. Ancak bunun ötesinde soylu sınıfının uyuşukluğuna atılamayacak
bir başka etken de yer alır. Oblomov aslında bir anlam arayışındadır. Bütün
koşturmacalar, seyahatler, bitmek tükenmez bir yükselme, ele geçirme, büyüme
hırsı, öyle ki bunun adına yapılan dalkavukluklar, alçaklıklar neyi
amaçlamaktadır. Atalarının değişime kapalı düzeninden gelen Oblomov’un bu
soruya cevap verememesi anlaşılabilir. Ancak düzene adapte olmuş insanlarda bu
soruyu cevaplayamaz. Onlar sadece adalet ve insancılık ile oynanmayan sonsuz bu
ilerleme oyununa teslim olmuşlardır. Oblomov’un hayali şöhret aramadan, yüce
ideallerle, kendi düşünmeden çalışmaktır. Oblomov’un bunların peşinden koşup da
beceremeyen bir insan olduğu söyleyemeyiz ancak teslimiyetinde bunların
peşinden koşmanın da bu düzende yeri olmadığını gören bir insandır. İşte Ştoltz’a
açtığı ülküleri ve sitemleri:
“Var gücümüzle
çalışmalıyız, çünkü Rusya'nın bitmez tükenmez kaynaklarını işletmek için
kollara ve kafalara ihtiyaç var; daha mutlu bir dinlenme için çalışmak; dinlenmek
de bir çeşit yaşamak, daha sanatkarca, daha güzel yaşamak, şairlerin,
sanatkarların hayatını yaşamak olmalı. Şöhret aramadan, durmadan çalışmak ve
işini yaptığını görerek ölmek.”
“Her şey; durmadan öteye
beriye koşmalar, küçük ihtiras oyunları, hele de açgözlülükler, rekabetler,
dedikodular, birbirine çelme atmalar, birbirini tepeden tırnağa süzmeler.
Konuşmalarını dinledikçe insan budalalaşıyor.”
Oblomov’un temsil
ettiği değerleri onun rüyasında yazar bize verir. Eski düzenin kendine
özgülükleri burada tek tek sıralanırlar. Oblomovka’da mekan oranın sakinleri
için kendilerinden bir parça gibidir. Son derece doğal olan bu mekanla
bütünleşmişler ve onun içinde kapalı yaşamaktadırlar. Coğrafi kapalılık
içindedir. Örneğin ötede bir Petersburg, Moskova, kimi yerlerde almanlar, Fransızlar vardır.
Ancak bunlar köy halkını hiç de ilgilendirmez. Zaman kavramı dakiklikten
uzaktır. Saatin kaç olduğu tesadüfen hatırlarlar. Köy yüzyılların dinginliği
içinde atalardan gelen düzenle yaşamaya devam eder. Değişiklik, değişim bir
anlam ifade etmediği gibi bunu yol açabilecek her şeye son derece
mesafelidirler. Öteki bunun bir örneğidir, hendeğe düşmüş ve yardıma muhtaç
olan bir kimse onlar için korkunç ve yaklaşılmaması gereken biridir. Herkesin
herkes tanıdığı bir ortamda bir yabancı her türlü kötülüğe yol açabilecek
biridir. Benzer şekilde kimden geldiği belli olmayan bir mektup tehlike içerir.
Oblomovka sakinleri kendi düzenleri içinde huzurludurlar ve hiçbir değişim
yaşamak istemezler. Bu olgu öyle bir aşamaya gelmiştir ki bozuk bir şeyi bile
onarmak onların huyunda yoktur. Göz göre göre çöken bir balkonu ya da yapıldığı
günden beri sallanan bir merdiveni düzeltmek onlara ufkuna girmez. Benzer
şekilde ticaret, yükselme, zenginleşme gibi kavramlarda Oblomovka’nın
sınırlarında yer almazlar. Oblomovlar
sermayenin çabuk devir yapması, verimin artması ve ürünlerin mübadelesi gibi ekonomik
olaylara tamamen kapalı idiler. Bu temiz yürekli insanlar sermaye kullanmakta
tek bir yol biliyor ve uyguluyorlardı: Sermayeyi sandıkta saklamak.
Romanın diğer kutbu
Ştoltz’a belirttiğim dönemin yeni insan tipini temsil etmektedir. Bu birey
kapitalist girişimci yapıdadır. Protestan ahlakını anımsatırcasına sade ve
çalışkan bir hayatı kendine amentü eder. Hayat için şöyle der, “Basit yaşamak
çok zor, çok karışık bir iş.” Bu basit yaşayışında karşısında çıkan dünyevi
engelleri bir bir üzerinden aşılacak zorluklar olarak algılar. Problemlere
idealist bir şekilde yaklaşmaz, ülkülerle ve coşkuyla işe koyulmaz.
Aydınlanmanın rasyonel aklını andırırcasına sorunlarına serinkanlı bir rasyonel
plancı yaklaşırdı. Bu yaklaşımı yazarın dilinden şöyle tasvir buluyor.
“Amacına doğru
yürürken engelleri cüretle aşar ve ancak önüne aşılmaz bir duvar veya bir
uçurum çıkarsa geri dönerdi. Gözlerini kapayıp uçuruma atılmak ya da belki deviririm
diye duvara saldırmak onun harcı değildi. Duvarı veya uçurumu ölçer, biçer, hakkından
gelemeyeceğinden emin olursa, kim ne derse desin sırtını döner giderdi.”
Bilgiye yaklaşımı
da pragmatikti. Bilginin kendisi veyahut keşifler onu kendi başlarına
heyecanlandırmazlardı. İşe yarayan olanı alır ve onun için yalnız böylesi değer
ifade ederdi. Ştoltz’un babası ziraat konusunda eğitim görmüştü. Bu eğitimde
pratik hiçbir zaman arka plana bırakılmamış teorik eğitimde işe yarayanı
alındıktan sonra daha ileri götürülmemiştir. Ştoltz’da babası gibi bilgi
aşkıyla yanıp tutuşan biri değil pratikte işine yarayacak bilgiden yararlanan
kişidir. Bu bilginin fayda vereceği alan iş hayatıdır. Bu yeni bireyi
tanımlayan en önemli noktalardan biri harekettir. Ştoltz iş hayatında durmadan
hareketli, gerektiğinde kah Belçika, kah İngiltere iş neredeyse oradadır.
Oblomovkadaki düzenin aksine bu düzende durmak düşünülemez bir olgudur. Oblomov
iki konuşmalarında Ştoltz bu çabalayışının hiç bitmeyeceği sermayesi 2 katına 4
katına ya da kaç katına çıkarsa çıksın devam edeceğini belirtir. Mevki ya da
şeref varılabilecek bir son hedef değildir. Romantizme katılmadan, duygularını
kontrol ederek, durmayan bir makine parçası gibi çalışmak, işte yeni düzenin
insanı budur.
“Ştoltz: İşin
kendisi için; başka bir şey için değil. Çalışmak hiç değilse benim hayatımın
gayesi, içi, dışı, her şeyidir.”
Gonçarov Ştoltzu
ruhsuz bir iş makinası gibi tasvir etmez. Ancak yeni düzenin yarattığı bu
insanın bu yönünü de edebi gözlem gücüyle gördüğü için ortaya dökmektedir.
Romanın eğer bir kazananı varsa bu Ştoltzdur. Hatta bu kazancı sembolik olarak
Olga ile evlenmesinde vurgulanır. Yazar romanda feodal soylu, burjuva birey
karşılaştırmasını, Avrupalılık ve rusluk üzerinden de yansıtır. Ştoltz’un
içinde rus’luk da vardır çünkü o karışık öğeler içinde yetişmiştir. Bu sayede
mekanik bir insan olmaktan veyahut yozlaşmış bir birey olmaktan kurtulmaktadır.
Ştoltz Almanlaşmış bir rusdur ve bu haliyle hem rus’dan hem de bir almandan
üstündür. Gonçarov’a göre Rusya’yı düzlüğe çıkaracak bu bireylerdir.
“Böyle bir
karakteri belki de ancak Ştoltz'un yetiştiği yaşayışın karışık öğeleri yaratabilirdi.
Bizim işadamlarımız hep aynı kalıplardan çıkmadır; etraflarına yarı acık bir gözle
tembel tembel bakarak ellerini devlet makinesine atarlar ve onu kendilerinden
öncekilerin yürüttükleri yoldan uykulu uykulu yürütürlerdi. Ama uykulu gözlerin
acılacağı günler yakın; cüretli, hızlı adımlar, canlı sesler geliyor... Rus
adları taşıyacak nice nice Ştoltz'lar yoldadır.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder