Sayfalar

18 Temmuz 2020 Cumartesi

Oblomov ve Oblomovluk Üzerine


OBLOMOVLUK

Oğuz Atay’ın Selim'inden neredeyse yüzyıl önce Rusya’da gerçek bir tutunamayan vardı, Oblomov. Selim’in küçük burjuva depresyonlarının yerine, Gançarov’un eserinde toprak aristokrasisinin değişen düzene uyamamasının yarattığı oblomovluk yer alır. Tembel, hareketten korkan, iş beceremeyen Oblomov tarihte yerini kaybeden ve yok olmaya giden bir sınıfı temsil eder. Kendi kıyafetlerini uşağı olmadan kendi başına çıkarmayı ya da giymeyi dahi normal göremeyen soyluların yeni düzende yeri yoktur.
Dönemin Rusyasında toprak sahipleri değişimin farkındaydılar. Devlet aygıtının, toplumun, üretim ve ticaretin değişimi hızla her alana nüfus ediyordu. Onlar artık çocuklarının kendi yaşadıkları yaşamayacaklarını bildiklerinden, onlara iyi bir eğitim aldırarak ve mümkünse devlette üst mevkiler kazanmasını istiyorlardı. Oblomov’da bu şekilde eğitim almıştı. Çiftliğini kahyasına emanet ettikten sonra annesinin büyük devlet adamı olması hayalinin peşinden şehre gider. Oblomovun kariyeri pek parlak gelişmez ve ilk büyük hatasında korkarak işinden istifa eder. Bu olayın akabinde büyük ülkü ve hayallerle geldiği şehirde adım adım hiçbir şey yapmayan bir asalağa dönüşür.
Gonçarov Oblomov’la temsil ettiği feodal soylu sınıfının karşısına yeni düzenin adamı olarak Ştoltz’u yerleştirir. Kişiliklerinin büyük karşıtlığına rağmen iki dostlardır. Ştoltz yeni düzenin oyununun kurallarına hâkimdir. Bir makine gibi gerektiği gibi yaşar, dinamiktir, iş bitiricidir, düşüncelerin değil eylemin adamıdır. İşte Gonçarov’un kaleminden tarifi:
“Yolunda sebatla, şevkle yürürdü; parasına göre yaşar, dakikalarının da, rublelerinin de hesabını bilir, harcadığı heyecanı, ruh gücünü dikkatle ölçüp biçerdi. Sevinçlerini, kederlerini ellerinin, ayaklarının hareketleri gibi kontrol eder ya da onları iyi hava, kotu hava gibi görürdü. Derdi olduğu zaman duyduğu üzüntü yağmurda şemsiye açmak kabilindendi. Üzülmesi de uyuşuk bir tevekkülden ziyade bir öfkeye benzerdi. Istırabına sabırla katlanırdı, çünkü nedenini başkalarında değil, kendinde arardı. Sevinçleri de yoldan çiçek toplar gibi koparır ve daha solmadan atardı; böylece her zevkin dibindeki acı tortuyu tatmazdı. Onun istediği, hayatı basit görmek ve olduğu gibi almaktı.”
Oblomov duygusal açıdan gelişkin bir insandır. Yüce hayalleri vardır. Ştoltz onunda yanında bayağı kalırdı. Ancak eylem olmadan yüce hayaller çiçek açmayan bir bitki oluyor. Peki Oblomov niye eyleyemez. Yazarın ideolojik amacı roman boyunca basbayağıdır. Ancak bunun ötesinde soylu sınıfının uyuşukluğuna atılamayacak bir başka etken de yer alır. Oblomov aslında bir anlam arayışındadır. Bütün koşturmacalar, seyahatler, bitmek tükenmez bir yükselme, ele geçirme, büyüme hırsı, öyle ki bunun adına yapılan dalkavukluklar, alçaklıklar neyi amaçlamaktadır. Atalarının değişime kapalı düzeninden gelen Oblomov’un bu soruya cevap verememesi anlaşılabilir. Ancak düzene adapte olmuş insanlarda bu soruyu cevaplayamaz. Onlar sadece adalet ve insancılık ile oynanmayan sonsuz bu ilerleme oyununa teslim olmuşlardır. Oblomov’un hayali şöhret aramadan, yüce ideallerle, kendi düşünmeden çalışmaktır. Oblomov’un bunların peşinden koşup da beceremeyen bir insan olduğu söyleyemeyiz ancak teslimiyetinde bunların peşinden koşmanın da bu düzende yeri olmadığını gören bir insandır. İşte Ştoltz’a açtığı ülküleri ve sitemleri:                                                                                                 
“Var gücümüzle çalışmalıyız, çünkü Rusya'nın bitmez tükenmez kaynaklarını işletmek için kollara ve kafalara ihtiyaç var; daha mutlu bir dinlenme için çalışmak; dinlenmek de bir çeşit yaşamak, daha sanatkarca, daha güzel yaşamak, şairlerin, sanatkarların hayatını yaşamak olmalı. Şöhret aramadan, durmadan çalışmak ve işini yaptığını görerek ölmek.”
“Her şey; durmadan öteye beriye koşmalar, küçük ihtiras oyunları, hele de açgözlülükler, rekabetler, dedikodular, birbirine çelme atmalar, birbirini tepeden tırnağa süzmeler. Konuşmalarını dinledikçe insan budalalaşıyor.”

Oblomov’un temsil ettiği değerleri onun rüyasında yazar bize verir. Eski düzenin kendine özgülükleri burada tek tek sıralanırlar. Oblomovka’da mekan oranın sakinleri için kendilerinden bir parça gibidir. Son derece doğal olan bu mekanla bütünleşmişler ve onun içinde kapalı yaşamaktadırlar. Coğrafi kapalılık içindedir. Örneğin ötede bir Petersburg, Moskova,  kimi yerlerde almanlar, Fransızlar vardır. Ancak bunlar köy halkını hiç de ilgilendirmez. Zaman kavramı dakiklikten uzaktır. Saatin kaç olduğu tesadüfen hatırlarlar. Köy yüzyılların dinginliği içinde atalardan gelen düzenle yaşamaya devam eder. Değişiklik, değişim bir anlam ifade etmediği gibi bunu yol açabilecek her şeye son derece mesafelidirler. Öteki bunun bir örneğidir, hendeğe düşmüş ve yardıma muhtaç olan bir kimse onlar için korkunç ve yaklaşılmaması gereken biridir. Herkesin herkes tanıdığı bir ortamda bir yabancı her türlü kötülüğe yol açabilecek biridir. Benzer şekilde kimden geldiği belli olmayan bir mektup tehlike içerir. Oblomovka sakinleri kendi düzenleri içinde huzurludurlar ve hiçbir değişim yaşamak istemezler. Bu olgu öyle bir aşamaya gelmiştir ki bozuk bir şeyi bile onarmak onların huyunda yoktur. Göz göre göre çöken bir balkonu ya da yapıldığı günden beri sallanan bir merdiveni düzeltmek onlara ufkuna girmez. Benzer şekilde ticaret, yükselme, zenginleşme gibi kavramlarda Oblomovka’nın sınırlarında yer almazlar. Oblomovlar sermayenin çabuk devir yapması, verimin artması ve ürünlerin mübadelesi gibi ekonomik olaylara tamamen kapalı idiler. Bu temiz yürekli insanlar sermaye kullanmakta tek bir yol biliyor ve uyguluyorlardı: Sermayeyi sandıkta saklamak.
Romanın diğer kutbu Ştoltz’a belirttiğim dönemin yeni insan tipini temsil etmektedir. Bu birey kapitalist girişimci yapıdadır. Protestan ahlakını anımsatırcasına sade ve çalışkan bir hayatı kendine amentü eder. Hayat için şöyle der, “Basit yaşamak çok zor, çok karışık bir iş.” Bu basit yaşayışında karşısında çıkan dünyevi engelleri bir bir üzerinden aşılacak zorluklar olarak algılar. Problemlere idealist bir şekilde yaklaşmaz, ülkülerle ve coşkuyla işe koyulmaz. Aydınlanmanın rasyonel aklını andırırcasına sorunlarına serinkanlı bir rasyonel plancı yaklaşırdı. Bu yaklaşımı yazarın dilinden şöyle tasvir buluyor.
“Amacına doğru yürürken engelleri cüretle aşar ve ancak önüne aşılmaz bir duvar veya bir uçurum çıkarsa geri dönerdi. Gözlerini kapayıp uçuruma atılmak ya da belki deviririm diye duvara saldırmak onun harcı değildi. Duvarı veya uçurumu ölçer, biçer, hakkından gelemeyeceğinden emin olursa, kim ne derse desin sırtını döner giderdi.”
Bilgiye yaklaşımı da pragmatikti. Bilginin kendisi veyahut keşifler onu kendi başlarına heyecanlandırmazlardı. İşe yarayan olanı alır ve onun için yalnız böylesi değer ifade ederdi. Ştoltz’un babası ziraat konusunda eğitim görmüştü. Bu eğitimde pratik hiçbir zaman arka plana bırakılmamış teorik eğitimde işe yarayanı alındıktan sonra daha ileri götürülmemiştir. Ştoltz’da babası gibi bilgi aşkıyla yanıp tutuşan biri değil pratikte işine yarayacak bilgiden yararlanan kişidir. Bu bilginin fayda vereceği alan iş hayatıdır. Bu yeni bireyi tanımlayan en önemli noktalardan biri harekettir. Ştoltz iş hayatında durmadan hareketli, gerektiğinde kah Belçika, kah İngiltere iş neredeyse oradadır. Oblomovkadaki düzenin aksine bu düzende durmak düşünülemez bir olgudur. Oblomov iki konuşmalarında Ştoltz bu çabalayışının hiç bitmeyeceği sermayesi 2 katına 4 katına ya da kaç katına çıkarsa çıksın devam edeceğini belirtir. Mevki ya da şeref varılabilecek bir son hedef değildir. Romantizme katılmadan, duygularını kontrol ederek, durmayan bir makine parçası gibi çalışmak, işte yeni düzenin insanı budur.
“Ştoltz: İşin kendisi için; başka bir şey için değil. Çalışmak hiç değilse benim hayatımın gayesi, içi, dışı, her şeyidir.”
Gonçarov Ştoltzu ruhsuz bir iş makinası gibi tasvir etmez. Ancak yeni düzenin yarattığı bu insanın bu yönünü de edebi gözlem gücüyle gördüğü için ortaya dökmektedir. Romanın eğer bir kazananı varsa bu Ştoltzdur. Hatta bu kazancı sembolik olarak Olga ile evlenmesinde vurgulanır. Yazar romanda feodal soylu, burjuva birey karşılaştırmasını, Avrupalılık ve rusluk üzerinden de yansıtır. Ştoltz’un içinde rus’luk da vardır çünkü o karışık öğeler içinde yetişmiştir. Bu sayede mekanik bir insan olmaktan veyahut yozlaşmış bir birey olmaktan kurtulmaktadır. Ştoltz Almanlaşmış bir rusdur ve bu haliyle hem rus’dan hem de bir almandan üstündür. Gonçarov’a göre Rusya’yı düzlüğe çıkaracak bu bireylerdir.   
“Böyle bir karakteri belki de ancak Ştoltz'un yetiştiği yaşayışın karışık öğeleri yaratabilirdi. Bizim işadamlarımız hep aynı kalıplardan çıkmadır; etraflarına yarı acık bir gözle tembel tembel bakarak ellerini devlet makinesine atarlar ve onu kendilerinden öncekilerin yürüttükleri yoldan uykulu uykulu yürütürlerdi. Ama uykulu gözlerin acılacağı günler yakın; cüretli, hızlı adımlar, canlı sesler geliyor... Rus adları taşıyacak nice nice Ştoltz'lar yoldadır.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder