Sayfalar

6 Temmuz 2013 Cumartesi

Gezi Eylemleri ve Pasif Direniş



Pasif direniş gezi direnişi bağlamında uzun uzudıya tartışılması gereken mücadele şeklidir. Pragmatik anlamda zaman zaman faydalı olduğunu hepimiz gördük. Ancak duruma göre faydalı olan bu eylem şekli gün geldiğinde eylemin önünü tıklayıcı olabiliyor.

Yaşananlar üzerinden bakalım. Karşında kurumsal olan, gazı, plastik mermisi, toması, kalkanı, zırhı olan bir kuvvet var. Senin barışcıl olarak sergilediğin hiçbir tavır bu oluşumun davranışlarına etki etmiyor. O baştan ne yapacağını saptamış. Bu durumda polis değil ancak olaylara dışardan bakan grup açısından, pasif direniş bizim faydamızadır diyebilirsiniz.
 


İlk olarak medyayi ele alabiliriz. Meydanın durumu ortadayken sen çiçek bile versen o uğraşır eyleminden negatif bir yanını bulur ve onu sunar. bunu da bizzat Dolmabahçe Camii'de içki içtiler vb. olaylardan görebiliyoruz. Medyanın onurlu kısmına geçersek, şiddetin eylemlerin içine girmesi durumunda korkarak taraf değiştirmeleri gerçekleşebilir. Ancak bizim olayları gösteren kanalları düşününce bu pek gerçekleşir görünmüyor. Eylemin pasiflikten şiddete geçişinde eylemlerin ölçüsü burada önemli bir faktör ama buna ayrıca değinmek lazım.
 
Halk açısından bakarsak ilk kez eyleme gelen birinin pasif direniş durumundayken polisin vahşeti ile karşılaşması onlarca ciltlik kitaba bedel bir aydınlanma yaşatıyor. Eğer en başından eylemciler şiddeti kullansalardı, eylemciler açısından durum bu kadar net olmazdı. Acaba bu müdahaleyi hak ediyor muyuz şeklinde bir vicdan muhasebesi oluşabilirdi. Kitlenin azalması gerçekleşebilirdi. Artık direnişin ilk başlangıcından haftalar sonra hala kitlenin korunması ve hatta büyümesi direnişin haklılığının pasif direniş ile de perçinlenmesinde yatıyor. Ancak artık haftalar geçtikten sonra hala kitleyi büyütelim, biz çok haklıyız o yüzden hiçbir kusur işlemezsek herkes bizi anlayacak ve bize katılacak diye beklemek çok naif bir düşüncedir. Çünkü bu kadar sürede öküz olmayan herşeyi anladı, öküz olanda ağzınla kuş tutsan anlamayacak.

Pasif direnişe tekrar dönersek, bunu yapmamızın bir diğer sebebi biraz da kendimizi korumaktır. Bu şekilde hem yaralanma ihtimali hem de olası bir gözaltı durumunda başımıza gelecekleri aza indiriyoruz. Bu sayede var olan kitle de kafası daha rahat bir şekilde eyleme geliyor. Kendi bakış açımla burada büyük bir korkaklık yatıyor. Korkaklık şiddetten kaçınmakta değil, pasif direnişinde adam gibi yapılamamasında yatıyor. İnsanlar eğer gerçekten bir şeyler kazanmak istiyorlarsa mücadelelerini hafta sonu eğlencesi olarak görmemeliler. Eğer mücadele tarzı olarak pasif direnişi seçeceklerse greve gitmeliler, iş aksatmalılar barışçıl olarak yapabilecekleri bütün alternatifleri devreye sokmalılar. Eğer bunları göze almıyorlarsa pasif direnişleri sadece risk almadan ne elde edebiliriz seviyesine iniyor ki bu şekilde fazla ilerlenemeyeceği gün ve gün göreceğiz.

Mücadelede yöntemi seçerken gücümüzü saptamak ve demokratik olmak önem taşıyor. Demokratik olması kararın dayatılmaması ve böylece insanların aidiyet hissetmesiyle sayıca fazla olmamızı getirir. Yöntemi eğer pasif direniş olarak seçeceksek bunu daha radikal eylemlerle ortaya koymamız gerekiyor. Polis şiddetinin en üst düzeye çıktığı günlerde duran adam eylemi cesaret isteyen bir eylemdi. Şu an ise o anlamı ifade etmiyor. Farkındalık yaratma amaçlı yaratıcı eylemler direnişi güzelleştiriyor. Ancak artık farkındalıktan fazlasına ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Kitle gücünün ve isteklerinin daha farkında, sayısal olarak da azımsanmayacak boyutta. Öyleyse bu gücünü kullanarak artık bir şeyler yapmalı. Yani destek arayışında olmayı bırakıp kendi isteklerini kendisi gerçekleştirmeye yönelmelidir. Dediğim gibi yapılacaklar demokratikçe saptanır ancak grev gibi temel mücadele yöntemleri göz önüne alınabilir. İşi sendikalara atmaktansa biz örgütlenerek bunu başarabiliriz. Eğer sivil direniş dürüstçe arkasında durulan bir kavramsa, cesaretsizlikten değilse bu başarılabilir.

Pasif direnişin eylemlerdeki durumuna dönersek, en başta bahsettiğim organize polis gücü karşısında çaresizlik yaşıyor. Sloganlarını atıp, taleplerini dile getirirken cevap olarak gaz kapsülleri, plastik mermiler buluyor. Doğal olarak geri çekiliyor, sonra tekrar toplanıyor ve aynı süreç bir daha yaşanıyor. Gezi parkı direnişi ilk başladığında pasif direnişçiler ile kimi sol örgütleri mensuplarının oluşturduğu şiddete kaçan gruplar bir ara direndiler. Hiçbir grup karşıdan ilk saldırı gelmediği müddetçe tepki koymadı. Bir noktadan sonra nazlı ılıcağın bile söylediği şekilde bu kadar gaz yedikten sonra kimileri ellerine taşı aldılar. Kimi tecrübeli eylemciler de şöyle bir fark vardı; kimileri olabilecekleri önceden bildikleri için, çünkü daha önce defalarca eylemlerde bulundukları için, hazırlıklarını yapmışlardı. Bu şekilde gelen birine savaşmaya gelmiş işte deyip işin içinden çıkılamaz. Olacakları bildiği ve olanlar sonucunda haklı çıktığı için sadece hazırlıklı gelmiştir. İkiyi ayırdığımız bu iki profil bir arada mücadele etti ve kimse kimsenin eline zorla taş tutturmadı. Ayrıca mücadele bu haldayken halkın en büyük desteğini de alabildi.

Buradan şiddeti savunduğum çıkmasın. Ancak mücadele içinde barikatlar kuruluyor, kimi yöntemler deneniyor. Mısır’da da böyle dünyanın her yerinde de böyleydi. Bu yöntemlerin kimi avantajları oluyor. Örneğin polis saldırıya geçtiğinde kaçmak isteyen insanlar için zaman tanınmış oluyor. Benzer şekilde polisin ilerleyişi yavaşlıyor ve kitlenin çil yavrusu gibi dağılması da önleniyor. Sağa sola kaçışmaktansa bir direnç gösterebildiğini görmek kitlenin moralini yüksek tutuyor. İlk aşamada akla gelen bu avantajlar tamamen çöpe atılacak türden değiller.

Bu tarz toplumsal olaylarda eylemin yönü çoğu zaman anlık oluşumlarla belirleniyor. Çok barışçıl düşüncelerle oraya giden insanlar bambaşka şeyler yapabiliyorlar. ancak direniş bir ayı geçerken yapılacak işlerin daha planlı programlı olması gerektiğini görüyoruz. Eğer pasif direnişte ısrar edilecekse bunun da bir sonraki aşamalara geçmesi gerektiği açıktır. Diğer yöntemlere kapıyı kapayıp, iktidarın dilini istemeden de olsa sahiplenen, marjinaller, provokatörler söylemlerine takılı kalanlar sırf cumartesi eğlencesi olarak mücadelelerini sürdüreceklerse gezi eylemlerinden sadece verdiklerini yani cumartesi eğlencesini elde edeceklerdir. Ne yazık ki bu da polis baskısı altında, gazla, göz altıyla, yaralanmalarla ve bir sürü bedelle yaşanacaktır.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder