Pasif direniş gezi direnişi bağlamında uzun uzudıya tartışılması
gereken mücadele şeklidir. Pragmatik anlamda zaman zaman faydalı olduğunu hepimiz
gördük. Ancak duruma göre faydalı olan bu eylem şekli gün geldiğinde eylemin
önünü tıklayıcı olabiliyor.
Yaşananlar üzerinden bakalım. Karşında kurumsal olan, gazı, plastik mermisi, toması, kalkanı, zırhı olan bir kuvvet var. Senin barışcıl olarak sergilediğin hiçbir tavır bu oluşumun davranışlarına etki etmiyor. O baştan ne yapacağını saptamış. Bu durumda polis değil ancak olaylara dışardan bakan grup açısından, pasif direniş bizim faydamızadır diyebilirsiniz.
İlk olarak medyayi ele alabiliriz. Meydanın durumu ortadayken sen çiçek bile versen o uğraşır eyleminden negatif bir yanını bulur ve onu sunar. bunu da bizzat Dolmabahçe Camii'de içki içtiler vb. olaylardan görebiliyoruz. Medyanın onurlu kısmına geçersek, şiddetin eylemlerin içine girmesi durumunda korkarak taraf değiştirmeleri gerçekleşebilir. Ancak bizim olayları gösteren kanalları düşününce bu pek gerçekleşir görünmüyor. Eylemin pasiflikten şiddete geçişinde eylemlerin ölçüsü burada önemli bir faktör ama buna ayrıca değinmek lazım.
Halk açısından bakarsak ilk kez eyleme gelen birinin pasif direniş durumundayken polisin vahşeti ile karşılaşması onlarca ciltlik kitaba bedel bir aydınlanma yaşatıyor. Eğer en başından eylemciler şiddeti kullansalardı, eylemciler açısından durum bu kadar net olmazdı. Acaba bu müdahaleyi hak ediyor muyuz şeklinde bir vicdan muhasebesi oluşabilirdi. Kitlenin azalması gerçekleşebilirdi. Artık direnişin ilk başlangıcından haftalar sonra hala kitlenin korunması ve hatta büyümesi direnişin haklılığının pasif direniş ile de perçinlenmesinde yatıyor. Ancak artık haftalar geçtikten sonra hala kitleyi büyütelim, biz çok haklıyız o yüzden hiçbir kusur işlemezsek herkes bizi anlayacak ve bize katılacak diye beklemek çok naif bir düşüncedir. Çünkü bu kadar sürede öküz olmayan herşeyi anladı, öküz olanda ağzınla kuş tutsan anlamayacak.
Pasif direnişe tekrar dönersek, bunu yapmamızın bir
diğer sebebi biraz da kendimizi korumaktır. Bu şekilde hem yaralanma ihtimali
hem de olası bir gözaltı durumunda başımıza gelecekleri aza indiriyoruz. Bu sayede
var olan kitle de kafası daha rahat bir şekilde eyleme geliyor. Kendi bakış
açımla burada büyük bir korkaklık yatıyor. Korkaklık şiddetten kaçınmakta
değil, pasif direnişinde adam gibi yapılamamasında yatıyor. İnsanlar eğer
gerçekten bir şeyler kazanmak istiyorlarsa mücadelelerini hafta sonu eğlencesi
olarak görmemeliler. Eğer mücadele tarzı olarak pasif direnişi seçeceklerse
greve gitmeliler, iş aksatmalılar barışçıl olarak yapabilecekleri bütün
alternatifleri devreye sokmalılar. Eğer bunları göze almıyorlarsa pasif
direnişleri sadece risk almadan ne elde edebiliriz seviyesine iniyor ki bu
şekilde fazla ilerlenemeyeceği gün ve gün göreceğiz.
Mücadelede yöntemi seçerken gücümüzü saptamak ve
demokratik olmak önem taşıyor. Demokratik olması kararın dayatılmaması ve
böylece insanların aidiyet hissetmesiyle sayıca fazla olmamızı getirir. Yöntemi
eğer pasif direniş olarak seçeceksek bunu daha radikal eylemlerle ortaya
koymamız gerekiyor. Polis şiddetinin en üst düzeye çıktığı günlerde duran adam
eylemi cesaret isteyen bir eylemdi. Şu an ise o anlamı ifade etmiyor. Farkındalık
yaratma amaçlı yaratıcı eylemler direnişi güzelleştiriyor. Ancak artık
farkındalıktan fazlasına ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Kitle gücünün ve
isteklerinin daha farkında, sayısal olarak da azımsanmayacak boyutta. Öyleyse bu
gücünü kullanarak artık bir şeyler yapmalı. Yani destek arayışında olmayı
bırakıp kendi isteklerini kendisi gerçekleştirmeye yönelmelidir. Dediğim gibi
yapılacaklar demokratikçe saptanır ancak grev gibi temel mücadele yöntemleri
göz önüne alınabilir. İşi sendikalara atmaktansa biz örgütlenerek bunu
başarabiliriz. Eğer sivil direniş dürüstçe arkasında durulan bir kavramsa,
cesaretsizlikten değilse bu başarılabilir.
Pasif direnişin eylemlerdeki durumuna dönersek, en başta bahsettiğim organize
polis gücü karşısında çaresizlik yaşıyor. Sloganlarını atıp, taleplerini dile
getirirken cevap olarak gaz kapsülleri, plastik mermiler buluyor. Doğal olarak
geri çekiliyor, sonra tekrar toplanıyor ve aynı süreç bir daha yaşanıyor. Gezi parkı
direnişi ilk başladığında pasif direnişçiler ile kimi sol örgütleri
mensuplarının oluşturduğu şiddete kaçan gruplar bir ara direndiler. Hiçbir grup
karşıdan ilk saldırı gelmediği müddetçe tepki koymadı. Bir noktadan sonra nazlı
ılıcağın bile söylediği şekilde bu kadar gaz yedikten sonra kimileri ellerine
taşı aldılar. Kimi tecrübeli eylemciler de şöyle bir fark vardı; kimileri
olabilecekleri önceden bildikleri için, çünkü daha önce defalarca eylemlerde
bulundukları için, hazırlıklarını yapmışlardı. Bu şekilde gelen birine
savaşmaya gelmiş işte deyip işin içinden çıkılamaz. Olacakları bildiği ve
olanlar sonucunda haklı çıktığı için sadece hazırlıklı gelmiştir. İkiyi ayırdığımız
bu iki profil bir arada mücadele etti ve kimse kimsenin eline zorla taş
tutturmadı. Ayrıca mücadele bu haldayken halkın en büyük desteğini de alabildi.
Buradan şiddeti savunduğum çıkmasın. Ancak mücadele içinde barikatlar
kuruluyor, kimi yöntemler deneniyor. Mısır’da da böyle dünyanın her yerinde de
böyleydi. Bu yöntemlerin kimi avantajları oluyor. Örneğin polis saldırıya
geçtiğinde kaçmak isteyen insanlar için zaman tanınmış oluyor. Benzer şekilde
polisin ilerleyişi yavaşlıyor ve kitlenin çil yavrusu gibi dağılması da
önleniyor. Sağa sola kaçışmaktansa bir direnç gösterebildiğini görmek kitlenin
moralini yüksek tutuyor. İlk aşamada akla gelen bu avantajlar tamamen çöpe
atılacak türden değiller.
Bu tarz toplumsal olaylarda eylemin yönü çoğu zaman anlık oluşumlarla
belirleniyor. Çok barışçıl düşüncelerle oraya giden insanlar bambaşka şeyler
yapabiliyorlar. ancak direniş bir ayı geçerken yapılacak işlerin daha planlı
programlı olması gerektiğini görüyoruz. Eğer pasif direnişte ısrar edilecekse
bunun da bir sonraki aşamalara geçmesi gerektiği açıktır. Diğer yöntemlere
kapıyı kapayıp, iktidarın dilini istemeden de olsa sahiplenen, marjinaller, provokatörler
söylemlerine takılı kalanlar sırf cumartesi eğlencesi olarak mücadelelerini
sürdüreceklerse gezi eylemlerinden sadece verdiklerini yani cumartesi eğlencesini
elde edeceklerdir. Ne yazık ki bu da polis baskısı altında, gazla, göz altıyla,
yaralanmalarla ve bir sürü bedelle yaşanacaktır.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder