Sayfalar

1 Eylül 2011 Perşembe

Sokak Köpekleri


Her geçen gün yürüdüğüm aynı sokakları takip ederek eve dönüyordum. Eve az bir mesafe kaldığı sırada daha öncede birçok kez gördüğüm o sokak köpeğini gene aynı yerde gördüm. Kendine güveni tam azametli bir şekilde etrafı inceleyerek kendi bölgesi sandığı alanı koruyordu. Kendi bölgesi sanıyordu ama köpek kimsenin umurunda değildi, havlayarak saldırgan bir tavır sergilediği ne yoldan geçen arabalar ne de insanlar köpeğin varlığını bile umursamıyorlardı. Umursamadıkları ise bir yana köpek ne zaman onları gereğinden fazla rahatsız edecek olursa uygulayabilecekleri onu uyutma hakkını da saklı tutuyorlardı. Köpek ise bunların hiç birini bilmiyor gerekirse ölümüne kavga edeceği hatta belki de öleceği o alanda gururla dikiliyordu.
Köpek hayvandı, yaptığı için suçlanamazdı. Peki ya insanlar. Biz hiç o köpeğin duruma düşmez miyiz? Birçok kereler hırslarımız peşine düşüp de olaylara sadece öznel açıdan bakıp, ancak genel olanı kaçırdığımız olmaz mı? Kimi zaman yeteri kadar bilmemek, düşünmemek, kimi zamansa hayattan kopukluk bizi o sokak köpeklerinden farksız konuma koyar ve tıpkı onlar gibi halimizi bilemez ve her şeyi kaybederken kazandığımızı sanırız. Buna inanmıyorsanız çevrenize bakınız, bu günlerde böyleleri çok daha fazla ortalarda.
Siz bakmıyorsanız tarihten, günümüzden örnekler verelim. Eski çağlarda uzunca bir süre felsefi tekel konumunda bulunan ve gelişime ayak uyduramayarak silinen skolastik felsefe, gerçekliklerden koparak, meditasyon tarzı derin düşüncelerle “anlamak için inanıyorum” gibi tersine çevrilmiş düşüncelerle sokak köpeği durumuna düşmemiştir de ne yapmıştır. Peki günümüzde kitap okumayı hor gören, sanatı, felsefeyi aylak eğlencesi sanan, tek kılavuzu günlük hayatın o basit ilişkileri olan insan, başkalarının üstüne basıp yükselmeyi kendine hak gören ama sırf bu yüzden üzerine basılan atomize olmuş günümüz toplumunun köylü kurnazı bireyi, sizce onun geneli görme fırsatı var mıdır? O da en az bir önceki kadar sokak köpeğidir.
Bizi sokak köpeği olmaktan kurtaracak çözüm nedir? Sokak köpeği, Don Kişot vari cesaretiyle kahramanlığın sınırındayken, konumu ve davranışlarının sonuçları hakkında bilgisizliği onu hiçliğe hatta daha kötüsüne düşürmektedir. Öyleyse yapılması gereken eylemi ve etki gücünü her zaman devam ettirmek ve korumak, ama bu pratiği gençliğin ateşine ya da duygulara bırakmamak, usun ve yöntemin eline teslim etmektir. Bu yöntem ise bizler için diyalektik materyalizmdir.
Marks’tan etkilenen, hatta kendisini Marksist olarak tanımlayan toplumsal-siyasal hareketlerin de teori-pratik diyalektiğini tartışıp pratiğe yöneldiğinde genellikle pratiği teorinin yerine geçirip salt(dar) pratik davranış sergilediğini gözleriz ve sıkça teoriyi yadsır bir politik duruş sergilendiğine tanık oluruz. Bu duruş, bilinçli ya da bilinçsiz, Rosa Luxemburg’un sürekli eleştirdiği, Bernstein’cı “hareket her şey, amaç hiç bir şey” salt pratikçi veya salt özneci “kör” eylemci ilkeye götürür. Oysa marksizme ruh kazandıran, marksizmi kavgacı kılan, ona dayanan siyasi hareketleri köklü bir değişim için bilinçli bir hedefe yönlendiren yine felsefedir. Sonuç olarak kitlesel olmayan, teoriyle bağları olmayan, sırf tepki vermek adına yapılan ve genel duruma veren mücadeleler sokak köpeklerinin kaderini paylaşmaya mahkumdur.
Not: Bu yazı oldukça değerli olan üniversite öğrenci eylemleri dışında, üniversitelerdeki sol içi gruplar arasında yaşanan nadir kimi çatışmalar için yazılmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder