Seçimler yaklaşırken siyaset
büyük oranda sandığa kitleniyor. Bütün muhalif hareketlerin hedefinde AKP ve
Erdoğan'dan kurtulmak var. Bütün ümitler sandığa bağlanmış, bununla beraber
Erdoğan'ın yenilmesi ve yenilmesi durumunda nasıl bir yeni düzenin kurulacağı
da tartışmalı. Kısaca seçim ve demokrasi meselesine değindikten sonra işte bu
olasılıklar üzerinde duracağım.
Demokrasi ve seçimler işçi
sınıfı başta olmak üzere toplumun ezilen kesimlerinin mücadeleleri ile
kazanılmıştır. Bu kazanımın sonucu olarak sermayedarlar sınıfı belirli ölçüde
de olsa iktidarını halk ile paylaşmak zorunda kalmıştır. Ancak sermayedar sınıf
kendi çıkarlarını halkın çıkarları olarak topluma empoze etmeyi başarmış, bu
sayede iktidarını sürdürebilmiştir. Bunun teknik ismi hegemonyadır.
Seçim ve demokrasinin
gündelik hayatta algılanışı ise ülkenin sorunları adına çeşitli öneriler
getiren adaylar ve bu öneriler içerisinde en doğrusunun seçilmesinin halka
bırakılması olarak görünür. Seçimin bu derece tarafsız ve rasyonel olması
gerektiği düşünülürken, bundan sapmalar da halkın cahilliği olarak eleştirilir.
Oysa seçimler ülkenin sorunlarını çözecek sanki bir matematik formülü gibi en
iyi adayı ve en iyi politikaları bulma meselesi hiçbir zaman olmamıştır.
Kapitalist toplum homojen değil heterojendir. Yani farklı grupların farklı
çıkarları vardır. Bunlar arasında en belirleyici olanı işçi sınıfı ve
burjuvazidir. Yine küçük burjuvazi ve çeşitli çıkar grupları etkilidir.
Herhangi bir politikanın bunların hepsinin çıkarlarına hizmet etmesi olanaksız
olduğu gibi çoğunlukla birinin çıkarına olan diğerinin dezavantajına olur.
Örneğin grevlerin yasaklanması burjuvazinin yararına iken işçi sınıfı için
yıkıcıdır.